11 Ekim 2016 Salı

Düş



       
              Kulübemin çürümüş ahşap parçaları arasından sızan siyah yağ damlaları. Deniz ile betonun arasında sıkışıp kalmış bu küçük dünya , odamın içerisindeki uzun ve karanlık bacadan nefes alıp veriyor. Sobanın yanı başındaki kilimleri tutuşturmuş odamı aydınlatıp dans eden alevler. İpler gerilmiş köşeden köşeye, birbirine tutunmuş kolonlar arasında ısrarla yıkılmayı reddeden masamın üzeri ıslanmış , kağıtlar eriyor , mürekkep parçalanarak birbirine giriyor...

                                                                       -

            Kapıyı çalmayı bekleyen , yüzü beyazlamış ve bedeni kurumuş kişi , sol eliyle saçlarını tırmalıyor , sağ eliyle tırnaklarını kemiriyor. Bir bacağını ileri uzatmış diğeri ile desteğini sağlıyor ,
 ayakta durmakta zorlanıyor. Davetsiz misafir rolündeki insan kostümü giymiş bu zat
 cesur değil , son derece şüpheci , sabırlı ancak bedeni fazla dayanamaz. Kapıyı çalıp,  içinde biriktirdiği nefesi dışarı atması lazım...    
      Klasikleşmiş kapı zillerinden ziyade bu kapının zili oldukça ürkütücü, zira haber verme yada uyarıcı tonlara sahip diğer zillerden farklı olarak bu ses adımlarımı daha geriye atmama sebep oluyor. Beynime kazınan bu ses kapı zilinin susmasından sonra bile iliklerime işliyor, geriye doğru harekete geçti gölge, sesler gelmeye devam ediyor...kapıyı kimse açmıyor.
     Son kez dönüp arkasına baktı gölge ve seslendi ! Elveda bizlere veda eden uçurtmalar ve göçmen kuşları , elveda keyfinin doruklarından aşağı düşen , şişmanlamış mutluluk. Geleceğim gözlerimden akan kan kadar acı verici , ruhun bedenden ayrılması kadar gerçek.  Hızlandı adımlarım, binadan çıkarken , sanki o kapıdan uzaklaştıkça , koşmaya başladım yada kaçmaya.


              Resmin canlanır gözlerimde , dudaklarının ıslaklığı giderir susuzluğumu
              Dalgalanan saçların ellerimi ısıtır her temasında.
              Sonsuz denizleri doldurur gönlümden çıkan kuyu.
              Ağlar gökyüzü sen uzaklaştıkça , sarılamaz kollarım ince boynuna , toprak kokar zemin  mesafeler uzadıkça.

    Karanlık ve pusluydu kalabalığa karıştıkça zihnimden geçenler , karanlık ve umutsuz merhametim. Nefsim azmıyor sokaklarda suratlara baktıkça. Bir birikimdi bu dünyada karanlık ve beyaz. Cennette mutluluktan diz çökmek , cehennemde alevlerle dans etmek için.


                Bir hırs girdabına kapılıp yükselişe geçti kendime güvenim , girdabın son bulması ile bulutların arasından hızla mezarına düştü bedenim. Vahşi hayvanı uyandırdı gece kabuslarım deliksiz uykusundan , yataktan yavaşça doğruldu ellerim , adımlarımda afyon etkisi , cehennemin zincirlediği ruhum ve solgun benizli suratın kor alevi.