31 Aralık 2015 Perşembe

Sessiz rehavet



           Islık çalarak eve koşuyorum , her adımım da kanatlarım genişliyor , neyin heyecanı , neyin tutkusu bu. Dünyanın güzelliği merak sarmış fikirlerimi ama korkusu da vardı içinde büyümeyen ve kaybolup gitmeyen.

          Büyüdükçe aptallaşıyor gibiyim , bedenim eskiyor , ruhum yaşlanıyor. Cümleler , masum çocukluğumdaki gibi gelişi güzel dökülmüyor ağzımdan , sözler sıralanmıyor artık hedefine. Terler avuçlarımın içi ve buz gibi erir vücudum. Meraklarım , arzularım son mu buluyor , hiç başlayamadım mı acaba yolculuğuma..

           Ya şimdi , yırtık kağıtlar , bitmiş tükenmiş kalemler ve silinmiş yazılar süslemiş odamı. Penceremdeki yağmur damlaları süzülmüyor aşağıya , birbirini kovalamıyorlar, birleşmiyorlar , ortak noktaları kaybolmuş adeta. Ama ! adım atar gözlerim günde bir kez sana , ıssız ve yalnız bir yolculuk başlatırım anılarımla. Hüzünlerim ile kürek çekerim gözyaşları ile dolmuş nehir üzerinde ve merak , merak başlar geleceğime. Aralarım kapını günde bir kez , ziyaretlerim daima sana.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Zirve

         

          Karanlık bir yaşamın var. Narin tepelerin ardından el uzatmaya çalışan ve yeniden doğmaya can atan. Bulutlara uzanan ellerini tutan... Hayır ! bulutların ardında kimse yok. Boş ellerim yüzümü kavrıyor. Gözlerim kapalı, vazgeçmiş ruhum bu direnişten , istemekten neyi istediğini dahi bilememekten. Gözlerim düğüm , açılmıyor , yüzeyi beyaz önü karanlık.

        Süzülmüş parmaklıklar arasından uçuruma uzanan bir ışık. Senin değil dur ! izle sadece. Aşağı bıraktı kendini kayboldu gözlerden. Kime ait bu ışık  ? Hayır , kimse ait olduğu önemli değil , onu istiyorum , onu avuçlarımın arasına alıp saçtığı kıvılcımlarla gözlerimi kör etmek onu hapsetmek istiyorum. Ne anlamı kalır ki o boşlukta süzülmedikçe. Ben onun bu haline hayran kaldım , ona sahip olmadıkça , onu elde edemedikçe onu daha da çok sevdim. En tepeye ulaşmak tatmin etmedi , zira yorulmadı o . Basamakları adım adım çıkmadı , bacaklarına kramplar girmedi, hissetmedi o duyguyu.   Yaranı kapatmayı deneme , acısı artar ama yok olmaz. Ayaklarına işleyen rüzgarın nefreti bacağını sarıyor , vücudunu ele geçiriyor soğuk , birini hatırlatıyor sana. Yok olmaz düşlerinin her bir kokusu seni ona iter, gerçekleşmeyen kurguların kafanda tekrar canlanır. Bilinç altın önceden programlanmış bir makine gibi ne eserse onu getiriyor gözlerinin önüne.

          Çevren hız kazanmış , modern dünya seni ele geçirmesin. Yüzünü okşayan güneşin sıcaklığına aldanma. Gözlerin soğuk baksın, aldanma güneşe , izin verme sahteliğe benimle kal.

21 Aralık 2015 Pazartesi

Tarifsiz özlem



      Son bir kaç saniyedir nefes alış veriş hızımı hesaplama çalışıyorum. Daha hızlı , daha yavaş , hızlı - hızlı ve yavaş. Gözlerimi açmayalı yıllar olmuş gibi. Ya gözlerim kapalı yada öyle hissetmemi sağlıyorlar. Kolumu hissediyorum , bacağımı,  ayaklarımı , parmaklarımı  ama sanki artık bana ait değillermiş gibi. Gözlerimi kapattığımı hayal ediyorum , yatağıma uzanıyorum ve gözlerimi kapatıyorum...

    Yıllar önce gülüyordu insanlar , neye güldükleri önemli değil gülmeyi biliyorlardı onu hissediyorlardı. Ağlamayı ,tatmayı , aşık olmayı. Birbirine sarılıp mutlu olan insanlar yada hıçkırarak ağlayanlar. Aşkın tarifini yapamam eskiye gidip gelsem yine bir şeyler anlatamam sizlere. Sadece o diye tarif edebilirim o vardı o mükemmel his ve ismi aşktı.
   
     Yavaş yavaş yıkılan duygularımızın yerini tek bir duygu aldı 'bencillik'. Tek bir duygu tüm dünyayı nasıl değiştirebilir. Bizleri nasıl esir alabilirdi. Gözyaşlarımızı nasıl söküp alabilirdi. Kopardı bizleri sevdiklerimizden , eşlerimizden , dünyadan, doğudan, batıdan, güneyden ve kuzeyden , kopardı ve aldı.