23 Temmuz 2016 Cumartesi
Sürgün
Kanatlanıyor kuşlarım , derinlere hareket başladı , özgürlüğü kucaklıyor ve gökyüzünün maviyle buluştuğu yere ilerliyorlar. Boynun inceldiği yerden uzar yukarıya doğru kollarım , kanatlarımı çırptıkça gözyaşlarına boğulur bulutlar , her damlasında bir parmak kalkar semaya..
-
Memnun değiliz bizlerden koptukça hissettiğin açlığa , isteksiz tavırlar seni mecburiyete sürükler , kaçırdığın gözlere meydan okuyor gerçekler , suratına çarpan her damla seni yıkayıp temizlesin geçmişinden zira lekeli korkuların , saçlarının akları kana bulanmış. Karanlık çökmüş üzerine , ellerin sahte suratını gizlerken.
Tabutun çınar ağacından , evvel zamanda üzerinde kuşların yuva yapmış , uçmayı başaramayan küçüğün yapraklar arasındaki çığlıkları köklerini sızlatmış. Sararmış orman , rüzgarın şarkılarına bizler eşlik ederken. Ve şuan buradayım diyorsun , bir şeyini kaybetmiş , her şeyini kaybetmiş bir şekilde. Gözlerin kapalı hiçliğe doğru bizlerin gidişini izlerken ancak kapatman ile açman bir olacak yıllar sonra terazin kaybettiklerini dengelemez ise .
Her acı bizlere ölümsüz olduğumuzu hatırlatır ve her yeni deneyimlerin etrafında bir çember kuruyoruz , bu anı kucakla bizler sadece illüzyonuz.
9 Temmuz 2016 Cumartesi
Beyazın yansıması
Şapkamın altında bir şeyler gizli , gölgesi çevremi karartır. Orduların ayak sesleri bir endişe uyandırmıyor yürüyen ölülerde. Efendilerinin sakalları tel tel uzayan kibrit çöpü , her haykırışta tutuşup alev saçar kalabalığa. Mucizelerin efendileri , göğü yarıp bizlere kadınlar , içi para dolu küvetler yağdıracak. Köle küveti parayla doldurup , kalabalığı zevkten çıldırtacak. Beyaz entarisinin altından zehir damlıyor sivri şapkalı efendilerin. Geleneklerin ağır yükü çocukların gözünü kan ile bürüdü , ellerinde makaslarla saçlarını kesiyor sakallarını uzatıyorlar. Güneşin önü kapandı , cehennem cennet denilerek tanıtıldı . Yok edin bizleri , erken yok oluş daha iyi bir seçenek değil midir ?
Beyaz kefenlilerin parmakları beni işaret eder , adım atılacak zemin dikenler ile kaplanmış , gökyüzü ağlar , tabanlarımdan kanlar akınca. Manevi çığlıklarım maddiyata karşı gelir .Beyaz kefenliler dişi kölelerinin tasmasını çekiştirir, boyun vurulmadan önce bir kaç çocuk daha ekleyecek kendisine ait sandığı dünyaya.
Cellatların boğazı tıkanmış , geçmemiş yok ettiği esirlerden kopardıkları. Midelerinde bir çocuk kafası , bir saç tokası ve içe doğru büyümüş sakal yumakları. Onlar tanrının orta parmakları.
Şuur
4 köşe arasında parıldayan bir ziyafet. Açığa çıkar içindekileri, tüm çıplaklığını , bu mutluluğu hak ediyorsun. Obez arzularını tatmin et , kopartıyorlar , ısırıyorlar şölenden birer parça. Göz bebeklerinin davet ettiği arzuları tüm yansımalarıyla kabul et. İçeri alın onları , genişlemiş damarlarım yol açsın , kenarda bir yerlerde buruşmuş et parçaları onları iyi karşılasın , kurumuş etlere kırmızı ikram edin, gidersinler susuzluğunu ..
4 parça arzularım ve sola adımlarım , resimlerin her yerde , sağ köşedeki sesini istiyorum , tavandaki kokun üzerime sinmiş ve aşağıdakiler bacaklarımı çekiştirir , harekete geç , gider susuzluğunu..
Perdelerin arkasına gizlenmiş bir kıvılcımsın , resmin gözlerimi alıyor , çığlıkların aklımı karıştırıp kokun burnumu kanatıyor, bacaklarım yorgun, bir parçana ihtiyacım var. Arzularım zil çalıyor , bir , iki , üç , dört. Aynaları kırmış , sarhoşluk harekete geçmiş , gizemini alıkoymuş meydan okuyor kurallara. Bir isyan , bir devrim istiyorlar. Zincirleri kopmuş , yara izleri inceltmiş bileklerini , mantık diz çökmüş en tepede , şehirlerimi yok ediyorlar, parçalarım yanıp kül oluyor , davul çalanlar ilerliyor Bir , İki , Üç.. Susuzluğumu gideriyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)